VİRUS
Sevgili okuyucu, ne yazık ki bu sefer tüm dünyayı yakından ilgilendiren bir konuya bu mesleğin sahibi olarak girmek zorunda hissettim. Çünkü internet bütün avantajlarına rağmen yanlış bilgiyi yaymakta çok etkin bir yöntem oldu ve insanlar ne yazık ki bilimsel bilgi yerine kurgulara, komplo teorilerine ve hurafelere daha çok önem verir oldular bu da gerçekliği gittikçe büküyor. Ulaşabildiğimizce ve bilgimiz yettiğince herkese gerçek bilgileri vermekte yarar görüyorum. Bu yazımızda Corona virüs nedeniyle ortaya çıkan virüs merakını doğru yönlendirmek istedim.
Corona’ya değil virüslere bakalım. Ve önce virüs ne değildire yoğunlaşalım isterseniz. Virüs canlı değildir. Virüs cansız değildir. Virüs yaşamaz ya da ölmez. Virüs parazit değildir. Konakçı değildir. Simbiyoz yaşam değildir. Virüs yaş seçmez. Virüs yaşadığı hayvanı tanıyıp insanı tanımazlık etmez çünkü virüs yaşamaz.
Bu kısa ne değildirden sonra ne olduğuna bakalım isterseniz virüsün genel anlamda. Bütün virüsler yapısal olarak aynıdır dolayısıyla genel yapı hepsi için geçerlidir ve insanı ya da hayvanı enfekte etme biçimi de aynı olduğundan genel olarak bakmakta yarar var. Her virüs sonuçta farklı davranış kalıpları geliştirse de bu her özel virüsün ciddi araştırılmasından sonra belli olacak ki, Covid 19 üzerine henüz böyle detaylı bir inceleme yapılabilmiş değil.
Virüsler protein bir zarf ya da kılıf ile içinde tek bir genetik materyalden oluşurlar. Bu genetik materyal DNA ya da RNAiplikçiğidir. Yani DNA virüsleri ve RNA virüsleri vardır. Covid 19 ve Corona bir RNA virüsüdür ve virüsün şematik yapısı aşağıdaki gibidir.
Virüs gördüğünüz gibi bu yapısıyla sadece ve sadece durur. Hücreye girmediği sürece inaktiftir (cansız değil), hücreye girdiği zaman aktif olur (canlı değil). Yukarıda gördüğünüz resimdeki dış kılıf yani kapsoid, proteinden oluşmuştur ve kendi bulaşma şekline göre (günümüzdeki virüste solunum yoluyla, ama HIV’de vücut sıvıları yoluyla mesela) hücreye giriş yapar. Covid 19 solunum yollarından girer ve sadece solunum yollarını etkiler ve ölüm de solunum yetersizliğinden oluyor zaten. Dolayısıyla günümüze bir parantez açarak solunum yollarınızı korursanız virüse yakalanmazsınız demek doğru olacaktır. Ellerinizi gözünüze buruna ve ağza sürmeyin demelerinin nedeni bu. Virüs hücre zarına bağlanır ve gördüğünüz protein kılıfı dışarıda bırakarak sadece genetik materyalini hücre içine yollar. Genetik materyal –DNA ya da RNA iplikçiği, hücre çekirdeğine gider ve orada hücrenin genetik materyaline kendini kopyalatmaya başlar. Bu kopyalatma olayı çok ilginçtir çünkü virüs DNA ya da RNA’sı hücrenin RNA’sına bağlanarak sanki hücrenin kendi genetik materyaliymiş gibi kendini RNA’ya kopyalatır. Kopyalanan genetik materyal doğal olarak tekrar protein kılıfı oluşturur çünkü virüsün gerçek yapısı o protein kılıfla tam olur ve zaten protein kılıf olmazsa sadece genetik materyal hücre dışında bir etkinlik gösteremez. Belirli bir zaman içinde sürekli kendini kopyalatan virüs sayısı hücre içine sığamayacağı için yer kalmaz ve hücre patlayarak virüsleri ortama saçar. Ve ortama yayılan virüsler yeni hücrelere giderek aynı işlemi defalarca tekrarlarlar. İşte enfeksiyon bu noktada başlar, çünkü belirli bir sayıya gelmeyen virüs gerek bakteride gerek çok hücreli insan ya da hayvanda etken olamaz. Vücut enfekte olduğu zaman virüse karşı bağışıklık sistemini harekete geçirir ve ateş yükselir, halsizlik başlar. Bu durumda bağışıklık sistemine yardımcı olmanın en iyi yolu tam bir dinlenmeye geçmektir ki, bağışıklık sistemi bütün gücünü virüsle savaşmaya verebilsin. Eğer bağışıklık sisteminiz yeterince güçlüyse enfeksiyondan kurtulursunuz, değilse hasta oldunuz demektir. Unutmayın antibiyotikler virüse karşı etkisizdir. Sadece virüse yakalananlara iyi gelen bazı ilaçlar vardır ya da virüsün yol açtığı semptomları gideren bazı ilaçlar vardır ki, onlar verilir hastaya ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek iyileşme sağlanması beklenir. Bu arada örneğin Covid19’da görüldüğü üzere solunum yetmezliğini solunum cihazına bağlayarak atlatmak gerekir ki, o arada virüs vücuttaki etkinliğini yitirsin.
Peki sonunda ne olur, ya vücut antikorlar üreterek virüsü yener ya da ölümcül bir virüsse kişiyi öldürür. Peki kişi ölünce virüse ne olur? O da inaktif hale geçer çünkü artık kendini kopyalatacak canlı bir hücre mekanizması kalmamıştır. Ölü bir bedenle virüs inaktif hale gelmeden ya da tamamen yok olmadan temasa geçerseniz virüsü yine kaparsınız ve virüs böylece döngüsüne devam eder.
Şunu unutmayalım virüsün derdi sizi enfekte etmek öldürmek falan değil. Virüs bir varoluş, canlı ya da cansız değil. Neden böyle diyoruz? Çünkü bir organizmanın canlı olabilmesi için iki şart gereklidir; Kendi başına üreyebilmesi ve bir şekilde solunum yapması. Virüs iki özelliğe de sahip değildir ve bu yüzden bugüne kadar onu canlı ya da cansız sınıfına sokacak bir sınıflandırma yapılamamıştır. Evet virüsün protein kılıfı sabunla el yıkayarak ya da 80 derece alkolle erir ve dolayısıyla zararsız hale gelir. İşte bu nedenle el ve solunum yollarının temiz tutulması çok önemlidir. Ancak saf alkol işe yaramaz çünkü alkol virüsü olduğu yere sabitleyecektir ancak yüzde 20 sulandırdığınızda alkolü, virüsün protein kılıfını eritir ve virüsü yok edersiniz. El temizliği bu nedenle çok önemlidir çünkü bir araştırmaya göre farkına varmadan gün içinde 2000 kez elimizi burun ve ağzımıza götürdüğümüz saptanmış.
Ancak son günlerde ortada dolaşan saç kurutma makinesini ağza buruna tutmak virüsü öldürmez ortamı kurutarak virüsün tutunmasını sağlar aman yapmayın. Ayrıca sirke, sarımsak, soğan virüsü öldürmez. Ancak bunlar bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve virüsün sizi enfekte etmesine engel olabilir. Peki başka ne iyi gelebilir, elbette şu anda sokağa çıkmamalıyız ama kan ozonu yaptırmak bağışıklık sistemini güçlendireceğinden son derece yararlıdır. Aynı şekilde ozon saunaya girmek, gözeneklerden ozonun girmesi için yine virüsün inaktive olmasına ve bağışıklığın güçlenmesine yardımcı olabilir.
Virüs hem çok güçlü bir varoluştur hem de çok güçsüz. Eğer bağışıklığınız düşükse, bulaşma mekanizmalarına yakınsanız (HIV için vücut sıvıları- korunmasız tanımadığınız biriyle cinsel ilişki- Covid19 için solunum yoluyla saçılan partiküllerin solunum yoluna girmesi) virüsü hiçbir şeyle durduramazsınız. Dolayısıyla genel olarak hayatı sağlıklı yaşamak, mümkünse sağlıklı beslenmek (artık imkansız olduğunu biliyorum), bağışıklığı yüksek tutmak (mümkün olduğunca temiz havaya çıkmak ki büyük şehirlerde mümkün değil), olası enfekte kişilerden her zaman uzak durmak şarttır. Enfekte olduğunuz andan itibaren de, önce yakınlarınıza sonra sağlık personeline dürüst olmak önemlidir. Çünkü sadece kendinizi değil toplumu da bir salgından korumak bireylerin tek tek ödevi olmalıdır.
Aşı ne yazık ki kolay geliştirilebilen bir tedavi değil. İnsanlık çiçek hastalığını (Variolavera, çocuk felci (poliovirüs) gibi viral hastalıkları aşılarla atlattı ve artık dünyada aşı olunduğu sürece görülmüyorlar. (aşıyla ilgili yan tartışmaları bir kenara koyuyorum), Covid19’u da büyük olasılıkla aşıyla yenebiliriz ve tabii influenza gibi her aşılamada bir alt tür üreterek mutasyon geçiren bir virüs olmamasını ummak zorundayız bunun için. Ama topluma yeterince yayıldığında bireylerin bağışıklık sistemleri hastalığa yakalanıp belirli bir bağışıklık düzeyine ulaştığında bu virüsün etkisi de azalacaktır zaman içinde.
Ülkemiz özelinde bu salgın bir konuyu daha kanıtladı. Bilimin önemi. Bilim kurumlarını yok etmek, bilim adamlarını etkisiz ve mesleklerini yapamaz kılmanın marifet olmadığı keşke artık görülebilse. Neden mi böyle yazıyorum, tıp mesleği sadece doktorlardan oluşmuyor. (konu özelinde yazıyorum mesleki grupları, her hastalığa göre aynı mesleklerin farklı uzmanlaşma alanları devreye girer), Biyokimyacılar bir virüsün kimyasal yapısını çözmek için varlar ki ilaç yapılabilsin, eczacılar o kimyasal yapıya dayanan ilacı yapabilmek için varlar. Mikrobiyologlar ya da Virologlar virüsün biyolojisini, aktif halde olduğu ortamları, en önemlisi onu neyin yok edebileceğini çözerler ve semptomları belirlerler ki, (baş ağrısı, solunum yetersizliği, ateş, öksürük vb), tıp doktorları teşhisi koyup eczacıların biyokimyacılar yardımıyla oluşturduğu ilaçları hastalara uygulayabilsinler. Ancak yukarıda gördüğünüz bu meslekler ne yazık ki toplumumuzda kenara itilmekte, bilim yapılamaz hale getirilmekte ve sadece tek bir meslek grubunun her şeyi yapabileceği sanılmaktadır; Tıp hekimleri. Bu da onların sırtına büyük bir yük yüklemekte ve çözümsüzlüğe davetiye çıkarmaktadır. Halbuki bir hastalığın tedavisi teşhisi, saptanması, etken maddelerin keşfi, ilaçların yapımı, uygulanması hepsi bütün bu mesleklerin ortak çabasıyla olur. Toplum temel bilimler olmadan bilimde ilerleyemez. Lütfen bu konuda artık uyanalım, toplumdaki her bir bireyin bilinçlenmesi, toplumdaki bilimsel yükselişe zemin oluşturacak ve ancak o zaman insanların farkındalığı yükselecek ki, toplum da tıpkı Almanya gibi, Çin gibi böyle hastalıkları mümkün olan en az zararla atlatabilsin.
Son söz; Ezoterik ve Evrimsel anlamda İnsan kitabımda ne ilginç ki Yaşam nedir isimli bölümde bu konuyu anlatmıştım. Şu izolasyon günlerinde belki sizler de okursunuz diye belirtmek istedim.