Virüsler dünya dışı varlıklar mı?
Virüslerin kökeni, bilim insanları arasında akademik ölçekte tartışma konusudur.
Bunun ilk nedeni, yaşamın evrimsel tarihinde kökeninin bilinmemesidir. Ki, bu da ayrı bir tartışmayı beraberinde getirir:
Virüsler canlı mıdır, cansız mı?
Bir görüş “canlı ile cansız arasında bir yerde” derken… diğer görüşe göre “cansızdır.”
Yaygın olan ikinci görüşün dayanağı ise, virüsler; hücre gibi bölünerek kendi başına üreyemez. Hücre değildirler; çekirdek, organel ve stoplazmaları yoktur. Bunun yerine konak hücreye ihtiyaç duyarlar. O kadar küçüktürler ki; sadece elektron mikroskobuyla görülebilirler.
USB bellek gibidirler:
Hücre zarının “kapısına dayanıp” çoğunlukla kandırarak içeri girer ve kendi DNA veya RNA kodunu, hücrenin kodu ile değiştirme suretiyle, hücreyi kendi kopyası haline getirirler. Örneğin HIV (AIDS) virüsü; hücre reseptörlerini “ben şeker molekülüyüm” diyerek kandırır.
Omurgalı, omurgasız… memeliler, kuşlar, bitkiler, bakteriler, amipler, deniz yosunları; akla gelen ne kadar canlı varsa hepsine… Cinsine, cibiliyetine göre: Havadan, sudan, vücud salgılarından (kan, salya, idrar vb) bulaşabilirler… her türlü koşullarda, sporlar halinde yüzlerce, binlerce yıl varlıklarını sürdürebilirler…
Navigasyon sistemine sahiptirler:
Bulaştıkları zaman dolaşım sistemine “binerler” ve “adresin durağında” inerler. Örneğin, kuduz virüsünün adresi beyin hücreleri… hepatit virüsünün adresi karaciğer hücreleri… nezle – grip virüsünün adresi solunum yolu hücreleri ve bunun gibi…
Kendilerini geliştirebilirler:
Bir çeşit yapay zekâya sahipler… Tek düşmanı olan “bağışıklık sistemi” ile stratejik “savaş oyunları” oynayabilirler… Her sene grip aşısının değişmesi misali…
Sadece hayvanlara bulaşırken, mutasyon geliştirerek; insanlara bulaşmanın bir yolunu bulabilirler… Geçtiğimiz yıllarda panik yaratan “Domuz Gribi” gibi… “Kuş Gribi” gibi…
Araştırmacı astrobiyolog Chandra Wickramasinghe (Buckingham Üniversitesi) 1990 yılında şu hipotezi öne sürer: “Güneş patlamalarının yarattığı fırtınalar sonucu dünyaya düşen milyonlarca meteorik cisimle birlikte virüsler dünyaya geliyor olabilir”…
Argümanına dayanak olarak da, 1917 yılı ortalarındaki büyük Güneş Patlamaları hemen sonrasında; 1918 yılında 50 ile 100 milyon insanın ölümüne sebep olan İspanyol Gribini gösterir: “Dünyanın bir çok yerinde, hem karada, hem denizde; birçok yerde aynı anda etkili olmuştur”
Gerçekten de, ilk olarak Mart 1918’de ABD’nin New Mexico eyaletinde tespit edildikten kısa süre sonra tüm dünya ülkelerini etkilemiştir: Türkiye, Fransa, Britanya, Hindistan, Fiji Adaları vb bir uçtan diğer uca… O gün için tezi kabul görmese de… Bu kadar büyük yıkıma neden olan İspanyol Gribi için bugüne kadar daha geçerli bir tez ortaya konulamamıştır…
Sonuç olarak:
Sevdiğim bir sözdür: “argümanımı çüretebilirsin ama gerçeği değiştiremezsin” mucibince… Chandra Wickramasinghe yanılıyor olsa bile… Ancak elektron mikroskobuyla görülebilecek kadar küçük virüsler hakkında üst satırlarda verdiğim bilgiler bilimsel doğrulardır…
Ve bu kadar küçük varlıkların bunları başarabiliyor olması, bana göre son derece olağanüstü, “büyülü” bir durumdur. Adem evlâdının günümüzdeki bilgi seviyesi; virüsleri tam olarak açıklayamamaktadır.
Diğer bir deyişle virüsler; “çözemediklerimiz” listesinin ilk sırasında yer alır…
Canlı olmadıkları için antibiyotikler işe yaramaz:
Nezle-grip durumlarında verilen antibiyotikler; nezle ve grip yüzünden düşen bağışıklık sistemi nedeniyle oluşabilecek “ikincil” (sekonder) bakteriyel hastalıklara karşı bir önlem mahiyetindedir… Bronşit, anjin, farenjit vs…
Not: Çoğu kişi tarafından kolayca anlaşılabilsin diye mümkün olduğunca “teknik seviyeyi” düşük tutmaya çalıştım…