Voleybol
“Voleybol okulu en büyük Saint-Joseph” tezahüratının, o küçücük okuldan çıkan şampiyon takımlara, milli sporculara çok yakıştığı, bütün okul bahçesinin farklı sınıflara tahsis edilmiş küçüklü-büyüklü voleybol sahalarından oluştuğu, her teneffüsün başında ve sonunda voleybol toplarının isteyen herkese sınırsızca verildiği bir okulda okudum.
Gerçi büyük sınıflarda o toplarla başka oyunlar da oynardık. Ya da, hem de öğrenci konseyi başkanıyken, bizim sınıfın sahalarına giren küçük sınıflarla ilgili vukuatlarım da var.
Fena bir pasör değildim, yedek filan olurdum belki, ama boyum uzamadı, takıma giremedim. Benim boyumda olup 60-70 santim zıplayanlar vardı, onlar gibi de olamadım. Ama o antrenmanlar, belki de inanmayabilirsiniz, bugünkü sağlam karın kaslarımın nedeni.
Bir de şu var, Karşıyaka da bir basketbol kulübü ya. Orada çok umut veren bir guard’dım, ve basketbolda daha yetenekliydim. Boyum uzamayınca, o rüya da suya düştü. Ben de fen lisesi sınavına filan odaklandım.
Bir diğer konu da, babam bana “bir centilmen olacaksan, her sporu, o sporun profesyonelini sıkmayacak kadar yapabilmelisin” demişti.
Voleybol her zaman çok sevdiğim bir spor oldu. Okul takımının her maçında amigoluk filan yaptım. Bir kere hakeme itiraz için sahaya da girdim.
Ama en güzeli şuydu.
Bizim harika bir kız voleybol takımımız da vardı.
Onlar da başarılıydı.
Tabii, kız kardeşlerimiz gibilerdi, bugün de öyleler.
Yine de “kadın voleybolcu fiziği en güzel kadın sporcu fiziğidir” ön yargım o zamandan kalmış olmalı.
Bugün ülkemle gurur duydum.
Kadın voleybolcularımız bize çok güzel bir heyecan ve umut yaşattılar.
Ne güzel ki, artık ikinciliklere üzülebiliyoruz.
Üstelik 16 yaş altı takımımız da çok iddialı geliyor.
Voleybolu, voleybolcu kadınları, ülkemi çok seviyorum.
Çok daha iyisi olacak, biliyorum.
Milli takımımıza teşekkür ediyorum.