Yalnız Olmayan Kimse Yok
Ben yalnız yaşıyorum, kızım yalnız, oğlum yalnız, eski eşim yalnız, ablam yalnız, annem yalnız yaşıyor. Diğerleri de güya kalabalık evlerinin içinde yalnız.
Çok büyük bir özgürlüktür, ve eğer kendi kendinize sesli konuşmuyorsanız -ki zaten deli derler- ama çok büyük bir sessizliktir yalnızlık.
Sessizlikten ne hissettiğinize bağlı bir kavrayış olur.
Bazen de olsa içinizdeki sizle, Tanrı’nın siz olan parçasıyla, sizin Tanrı olan parçanızla hayatı değerlendirip, dertleşirseniz çok sorun yok. Elbette bazen dış sesler, göremediklerimizi gösterir, duyamadıklarımızı dinletir, ve faydalıdır.
Ama artık gerekli değillerdir.
Yok, tam düşüncesiz, düşüncelerden tamamen kurtulmuş bir sessizliğe kavuşabiliyorsanız, orası bir cennet.
Sorun yalnızken, içinizde duyduğunuz başkalarının sesleriyle, sessiz konuşmaktır. Sesli olursa daha da sıkıntılı, şizofreniye kadar gider.
Geçmişle konuşursanız, eski diyaloglarda daha “doğru” cevaplar vermeye çalışırsanız, şükürsüz ve şikayette kalır, hem kendinizi hem başkalarını zayıflatırsınız.
Bir de yalnızlığı sevmedikleri için sürekli taviz verip, kendilerini, kimliklerini, geleceklerini yok edenler var. Onlara önerim şöyle, sizi sevmeleri umuduyla yaptığınız angaryaları durdurun, bakın, ne yapacaklar?
Uzattım.
Sonuç şöyle.
Yalnız olmayan kimse yok.
Yalnızlığı yönetme tarzlarımız farklı.
Yalnız olduğunuz için üzülmeyin de, sevinmeyin de.
Hakikat bu.
Üstelik, madem adalardan oluşan bir kıta olacağız, siz yalnız olmasanız, ben yalnız olmasam, nasıl çıkar yalnızlar, kalabalığa?