Yalnızlıktan Korkmayın!
Geçen gün çok eski bir yakınım, yıllar içinde yalnızlaştığımı söyledi.
İletişim ve post-enformasyon çağında, zaten herkes yalnızlaşacak.
Ama onun bahsettiği, daha çok bir dönüşümdü.
Hepimiz hep yalnızız, önce bunu kabul etmek lazım.
Her yaşta ve her zaman yalnızız.
Kalabalıklarda da yalnızız.
Ama en çok ikili ilişkilerde yalnızız.
Çiftlerde, eşlerin sürekli kendi arkadaşlarıyla ve eşsiz görüştükleri ilişkilerde insanlar yalnız.
Ama çiftlerin sürekli beraber ve genellikle diğer çiftlerle sosyalleştiği ilişkilerde, insanlar aslında ilişkide daha yalnızlar.
Sosyalleşmeseler de, partnerle yaşadığı aynı evde yalnız olan birçok insan da var.
Çok az sayıda ilişkide, çiftler birbirlerine yetiyorlar, ama bu kez toplum onları yalnız zannediyor.
Bir de partnersiz olanlar var, yalnızlıktan kaçarken, umutsuzca tutunabilecekleri birilerini arıyorlar.
Sorun yalnızlığı bir eksiklik zannetmekte.
Yalnızlık asla bir eksiklik olmasa da, eksiklik olduğu zannı bir eksiklik.
Çünkü kendinizi, bütün veçhelerinizi, karakterlerinizi, her halinizi, gerçekten severseniz, kendinizi beğenmezken de severseniz, o zaman diğer insanlar artık ihtiyaç kategorisinden çıkıyorlar.
Kimseye ihtiyacınız yoksa kimseye müdananız da kalmıyor.
Kendi içinizdeki ordu ve harem evleniyorlar.
Diğer insanlar size neşe ve keyif verdikleri kadar önemliler.
Size katkıları yoksa yoklar.
Bu aşamada, arayış bitiyor, insanlarla hayatı paylaşmak değil, anları paylaşmak önemli oluyor.
Yalnızlıktan korkmayın.
Sizi sizden başka kimse tamamlayamaz.
Kendinizi sevin, bütün kendilerinizi bulun, hepsiyle partileyin.
İnsanlara bağımlı ve esarette olmak yerine, kendinizle özgür olun.
Ve bir gün, bağımsız adalardan oluşan bir kıta olduğumuzu anlayacağız.
O gün, yalnız olsak da, tek başımıza olmadığımızı göreceğiz.
O gün buluşalım…