Yanlış Zaman, Yanlış Yer…
Sen bütün gün içine odaklan, ve derin çalışmalar yap.
Yarı uyur, yarı uyanık, saatlerce hakikati ara.
Sonra gece tam 00.00’da, yazlıkta yan evde yaşayan annen seni cep telefonundan arasın.
Evine girmiş olan yılanı dışarı atman için yardıma çağırsın…
Tabii ki telefonu “uyumuyordum” diye açacaksın.
Cesurdur çünkü, normalde asla aramaz.
Ama meğer, 77 yaşında, gençlik tecrübeleri ve mühendis zekasıyla yılanı zaten pasifize etmiş, dışarı atmak için yardım istiyormuş.
Kollektif bilinçaltımız, sürüngenleri hiç sevmez.
Irklar arası bu gerilimi, farklı açıklayanlar da var.
Ama aslında bizim yılan küçüktü, ölmese çok daha iyiydi, zehiri çok zararlı olmayabilirdi, fırsat verilse kaçabilirdi filan.
Eve girmeseydi bütün bunlar doğruydu.
Ama evin içinde başka bir yere kaçsaydı, o evdeki huzur imkansızlaşacaktı.
Paradoks, huzur için bir canlıyı öldürüp öldürmemekte, ve zor bir karar.
Bizi rahatsız eden sineklerde de aynı durum var.
Bahçenizdeki bitkileri korurken, onlardan beslenen hayvanları uzaklaştırmakta da.
Ve son tahlilde, insan olarak, doğaya, verim, huzur ve keyif için müdahalede bulunmakta da aynı paradoks var.
Yılan keşke kaçsaydı, ama mecburen, onu doğaya cansız iade ettik.
Zehirli olma ihtimali varken, evde başka bir yerde yaşama ihtimalini aşmak, onu doğaya canlı salma çabamızdan daha önemliydi.
Ve insan ve doğa ilişkisini yeniden sorguladık.
77 yaşındaki annem, melekelerinden ve zekasından mutlu, ama fiziksel performansından şüpheliydi.
Ben de yılanın ölmesinden mutsuz, ama annemin huzursuzluğunu aşmakta katkıda bulunduğum için mutluydum.
Yılan açısından bakarsak, yanlış zamanda ve yanlış yerdeydi.
Ve aslında hepimize bir şeyler öğretmek için ölmüştü, ölmeyi seçmişti…
Bundan sonra bütün çabamız, içeriye yeni yılanların girmemesi için gereken bütün doğal önlemleri almak olacak.
Her şeye uyarlanabilir bir deneyim bu.
Evimize girmeyen yılan bin yaşasın….