Yaşadığımız Gerçeklik Simülasyon mu?
Geçmişe göre bilimsel ilerlememiz oldukça iyi görülebilir. Örneğin artık bizden ışık yılı ile ölçülebilecek uzaklıklardaki gezegenlerin ne tür elementlerden oluştuğunu anlayabiliyoruz. Aynı şekilde evrenin büyüklüğünü 93 milyar ışık yılı olarak ölçebilsek de 13,7 milyar yıl yaşında olan evrenin çapının nasıl olup da 93 milyar ışık yılı olduğunu ancak tahmin edebiliyoruz. Işık hızı bir üst sınırdır. 13,7 milyar yıl önce patlamış olan evren nasıl olup da bu genişliğe çıkmış olabilir? Acaba bir başka evrenin içine mi patladı evren? Ne dersiniz?
O kadar ileri gitmeye de neden yok. Nasıl olup da ilk canlı tek hücreli oluştu onu bile anlamış değiliz. Yani şimdilik bu soruya bilimin verebildiği cevap “bilmiyoruz” şeklinde.
Bilim’in henüz bilinmeyen konularda cevap verememiş olması bunu bir gün yapmayacağı anlamına gelmiyor. Sadece henüz bunu yapabilecek derecede bilgili olmadığımızı gösteriyor o kadar.
Geçtiğimiz günlerde bu aralar çok üzerinde durulan bir konuda Kozan Demircan’ın bloğunda Evren Bir Simülasyon Mu? başlıklı yazısını okudum. Konuyu derinlemesine inceleyen yazıdan sonra kafamda, eğer bir simülasyon içerisinde yaşıyorsak bunu anlamanın bir yolu yok mudur? Diye düşündüm. Eğer simülasyon içerisinde yaşıyorsak ve bunu anlayabilirsek o bile son derece ilginç olmaz mı?
Öyle bir simülasyon yaratın ki, içerisindeki akıllı canlılar bu durumu fark etsinler!
Simülasyon fikri ilginç, belki doğru ya da doğruya yakındır. Olanı anlamanın bir çabasıdır. Bilim ve insanlık bu şekilde ilerler. Dogmasal bir kabul ediş, bilime terstir. Yalanlanamaz bir bilgi bilimsel değildir.
Bilgimizi artırarak daha iyi ve doğru bir dünyada yaşayabiliriz. Ancak insanlığın büyük bölümü bilgi ve bilim açısından karanlık bir dünyada yaşıyor.
Bilimin mum ışığının bu karanlığı bir gün yenmesi dileğiyle.