Yaşam ve Yalnızlık
Yaşam, bir bakıma, gizemli bir gelecekte varacağımız yere ulaşmak için geçmişte bulunduğumuz yerden yola koyulmak demektir.
Kişinin içinde yaşadığı dünyaya ve kendisine yabancılaşmış olduğunu bilmesi demek olan yalnızlık, insan yaşamının en az bir döneminde bireylerin karşılaştığı bir davranış, algılama biçimi ve insan duygusunun en derindeki gerçeğidir.
Yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık da insandır. Doğası gereği kendi varlığını bir başkasında gerçekleştirme özlemi içinde ve doğaya “hayır” diyerek yaşayan insan, kendi varlığını tanır tanımaz, bir eş ya da arkadaştan yoksun olduğunu anlayarak, yalnızlığının bilincine varır. Modern insanın bir özelliği olan yalnızlık duygusu, bir tür “dışarıda” olma, soyutlanma olarak tarif edilir.
Yalnızlık çoğu insan için öylesine güçlü ve acı verici bir tehdittir ki, tek başına olmanın pozitif yanlarını algılayamazlar ve hatta kimi zaman yalnız kalma ihtimalinden korkarlar.
Boşluk ve yalnızlık duyguları el ele ilerler. Örneğin insanlar duygusal bir ilişkideki ayrılıktan bahsettiklerinde kahrolduklarını yahut kendilerini küçük düşmüş hissettikleri değil de “boşluk” duygusuna kapıldıklarını söylerler. Bir kimse ötekinin kaybının içinde “esneyen bir boşluk” yarattığını söylemişti.
Modern insanın yalnızlığının diğer yüzüyse yalnız kalmaktan duyduğu derin korkudur. Bizin kültürümüzde yalnız olduğunu söylemek hoş görülebilir, çünkü bu aynı zamanda yalnız kalmanın iyi bir şey olmadığını itiraf etmenin bir başka yoludur.
Yalnız kalma korkusunun temelinde kendimize dair farkındalığımızı yitirme endişesi vardır. İnsanlar uzun süre boyunca etraflarında konuşacak kimse yahut boşluğa ses çıkaran bir radyo/TV.vb. olmadan yalnız kaldıklarında kendilerini “boşlukta” hissetmekten, sınırlarını yitirmekten ve kendilerine yön vermelerini sağlayacak hiçbir şey bulamamaktan korkar.