Yola Çıkarken…
İnsanın evriminde hiç kuşkusuz 5 duyusunun rolü büyük olmuştur. Bütün diğer hayvanlar gibi insan da doğayla iletişiminde beş duyusunu yoğun biçimde kullanmıştır. Ancak ayağa kalktıktan sonra elbette koku duyusunda topraktan uzaklaştığı için azalma ama uzaklara bakmak zorunda olduğu için yüzünün ön kısmına yerleşen gözlerinden dolayı üç boyutlu görme ve derinliği algılama yeteneklerinde artış olmuştur. Aynı zamanda düşmanlarından korunmak için en küçük bir sesi bile ayırt edebilecek kulaklara ihtiyacı vardı ki evrim doğal olarak bu yönde gelişmiştir. İnsan omnivor bir canlı olduğu için besinleri tatlarını ve ne olduklarını dilinin farklı kesimlerinde bulunan hassas tat alma cisimcikleri ile saptadı. Ve dokunma duyusunu cisimleri tanımada kullandı. Bütün bu duyu organları ile konuşmayı ve yazmayı öğrenen insan cisimleri isimlendirdi ve sınıflandırdı ve böylece beynini de kullanarak dünyayı kendine göre biçimlendirmeye başladı. Ancak bu çok uzun süren bütün maddi cisimleri anlama tanıma ve sınıflandırma sürecinden sonra beynini de kullanarak bilimleri geliştiren insanoğlu bu sefer bilim yoluyla ve yine beş duyusunu kullanarak önce yaşadığı dünyayı sonra içinde bulunduğu evreni tanımlamaya ve tanımaya çalıştı. Geometri ile dünyayı ve evreni ölçmeye ve cisimler arasındaki ilişkileri bulmaya çalıştı. Retorik ile bu buluntuları düzgün şekilde başka insanlara aktarmaya uğraştı ki böylece diğer insanlar söylenenleri düzgün anlayabilsinler bu anlatılanları gramerle süslediler çünkü dili düzgün kullanarak diğer insanlara doğru bilgileri aktarabiliriz böylece onlar da bizim edindiğimiz bilgileri kendi yaşamlarında kullanabilirler.
Matematik bize evrende yer alan bilgileri soyuttan somuta indirgememizde ve doğru ölçümler ve sonuçta doğru yorumlar yapma şansını sağlar. Mantık bilimi hiç kuşkusuz öğrendiklerimizi, gözlemlerimizi aklımızın süzgecinden geçirmemiz için bizi yönlendirir. Müzik doğanın seslerini tanıma, doğayla bir bütün olma duygusunu verir, müziğin armonisiyle doğanın ritmini beynimizde birleştirebilmemizi sağlar. Astronomi ise dünya dışında bulunan gözlemlediğimiz evreni tanımamızı doğru yorumlamamızı, dünyadan görülebilen yıldızların hareketleri ile evrendeki yapıları ve kuralları anlamamızı sağlar.
Peki bizler beş duyumuz ve yedi bilimi birleştirerek neye varmak istiyoruz? Bunları bu kadar irdelemenin, tarih boyunca bunlar hakkında yorumlar yapmanın, kitaplar yazmanın, bu kadar bilimsel araştırma yapmanın amacı nedir sizce? Niye zahmet ediyoruz ki? Neden evreni keşfedelim, neden beynimizi bu kadar yoralım, sade bir hayat yaşasak ve ölüp gitsek olmaz mıydı? İlla insanın geçmişini, evrimini, evrenin geçmişini yıldızları deşmemiz mi gerekiyordu? Bunun görünen ve bilinen nedenlerinden başka bir anlamı mı var acaba? Ne dersiniz?
Bence insanoğlunun önündeki asıl hedef bilinen bütün maddi şeylerin ötesinde bir şey. Duyularımızla bizler maddi dünyanın içindeki yapıları anlarız. Hissederiz, gözleriz, dokunuruz aklımızla yorumlarız, yukarıda sayılan temel bilimlerle araştırırız, inceleriz ve sonuçlara varırız ama ulaştığımız noktanın asıl amacı başka mı acaba? Maddi dünyayı anlamak aslında maddi olmayan yolculuğumuzdaki adımlara hazırlık mı? Bu dünyayı duyularımızla anlayabilmek şu anda fark etmediğimiz başka duyularımızın uyanmasını mı sağlıyor dersiniz? Bilimleri bu duyularla birleştirmek aslında dinsel bilgiler dediğimiz tarihin gerisinden bizlere uzanan bilgiyle bugünün bilimini birleştirip başka bir noktaya ulaşmak mı acaba insanoğlunun amacı?
İnsan bu dünyadaki varlığını bildiğiniz gibi hep sorguladı. Neden buradayım neden yaratıldım ya da var oldum. Nereden geldim doğmadan önce, öldükten sonra nereye gideceğim? Doğmadan öncesi ve ölümden sonrası var mı? Eğer varsa aradaki dönemde benim amacım ne? Yoksa bu kadar uğraşa ne gerek var? Bu sorular hep sorulmuştur sanırım.
Bunlar için bir açıklama şu olabilir, eğer ölümden sonrası varsa, bizler aslında gerek beş duyumuzu gerek bilim alanlarını tamamen bizim dışımızda var olan, olduğu iddia edilen bir öte dünyayı algılamakta kullanıyor olabiliriz. Bunu birçok insan elbette bilmeden yapıyor, kimi için din önemli ve bu algılamayı din yoluyla yapıyor bilmeden kimisi için bilim önemli ve bilimsel bakarak dünyaya bu algılamayı yapıyor. Ama hayatlarımızın sanırım büyük bölümünde bu sorgulamaları yaparken tamamen bilinçsiz bir biçimde bu çalışmayı gerçekleştiriyoruz. Sonra bazıları farkındalık denen kavrama ulaşıyor kimisi küçük yaşlarda ulaşıyor farkındalığına kimisi sonraki yaşlarında. Acaba 40 sayısının hikmeti burada mı dersiniz? Çünkü farkındalığa bu noktada ulaşıyor çoğu insan. Peygamberlerin 40’lı yaşlarında peygamberliğe başladı söylenir. Ölümün 40 günü doğumun 40 günü kutlanır. Venüs’ün 40’ın katlarında bir döngüsü var ve bu böyle sürer gider. Peki farkındalık nedir o zaman? Bütün duyularımızın bütün bilim alanlarının dinin dışında bir alan mı? Gerçekte var mı yoksa beynimizin bize bir oyunu mu farkındalık? Bu ikisini nasıl ayırt edebiliriz? Yoksa beş duyu ve yedi bilim öğretisi ve bu öğretileri ve duyuları içselleştirmek ve kullanmayı bilmek beynimizin oyunlarından bizi korumak için mi gerekli? Ulaşmamız gereken bir nokta var galiba hani Martı yazısında yazmıştık, orada uçmayı öğrenmekle sembolize edilerek aktarılan bilgi bizi o noktaya götürmesi gereken bilgi mi? Hani Budizm’de 8 katlı asil yolla, Kabala’da 22 aşamayla ulaşmamız söylenen o nokta kendimizi kendimizin içinden çıkarıp İsa’nın deyimiyle ölmeden ölmeyi öğrendiğimiz bir nokta mı acaba? Oraya varabilmek için önce maddi dünyayı tüm duyularımızla ve bilim alanlarını onlarla birleştirerek gözleyip anlayacağız ve sonra bu dünyanın dışında bir alan olduğunun farkına varıp o noktaya doğru yolculuğumuza devam edeceğiz galiba? Bu çok eski, çok kadim bir bilgi olabilir mi dersiniz? Aslında dinlerin ve bilimin şimdi yeniden birleşme yolunda ilerledikleri gibi, geçmişte bir noktada bütün oldukları ve bizi aklen o noktaya doğru gitmek üzere bu bilgiye alıştırdıkları doğru mu dersiniz? Farklı tipte ve inançta olan insanlar o orta noktaya, farklı yollardan da olsa aynı algıyla ulaşmaya mı çalışıyorlar dersiniz? Elbette böyle maddi olmayan, farklı kuralları ve işletim sistemi olan bir dünyanın ya da alemin varlığı çok başka sorular doğurur ama bugünün meselesi sanırım eldeki verileri kullanarak öncelikle oraya nasıl ulaşacağımızın yanıtını bulmaktan geçiyor. Yola çıkmanın başlangıcını ise üç ana nokta oluşturuyor, çıktığınız yola olan inancınız, bu yola sevgi ve şefkatle bağlı olmanız ve varacağınıza dair ümidiniz. Bütün bunlar için yani başlamak için tek bir şey kalıyor geriye o da aynanıza çok samimi bir şekilde bakabilmek…