Yola Işık Düşünce
Sabırsızız. Gerildik. Vaat edilmiş özgürlük ve ödüller parmaklarımızın ucunda, dokunuyoruz ama bir türlü tutamıyoruz. Bazılarımız yakalama çabasından yorulmak üzere. Vazgeçmeyi, bundan önceki çabalarını yok sayarak razı olmayı düşünüyorlar. Bazılarımız ısrarla çabalıyorlar, ama umutları azalıyor. Çok azımız, hala iyimser, ama onlar da mucizelere bel bağlamış durumdalar.
Oysa çok uğraştık. Kendimizi yenmek üzereydik. Değişime açık, akışta kalmaya kararlı, ve heyecanlıydık. Yaşadığımız sorunların kendimizi yeniden doğurma sancıları olduğunu biliyor, ve çok da önemsemiyorduk. 10.10 ve 11.11 büyük virajlar oldu. En çok insanlardan kurtulduk. Bütün ilişkilerimizi göden geçirdik. Yalnızlığın konforlu hapishanesinin tadını çıkardık. Birden hayatımıza yeni birileri girdi, onlara çabucak ısındık. Sonra parayla ilişkimiz değişti. Azlığına daha az üzülür olduk. Ama fazlasını beklemeye devam ettik. Sağlığımızı toparlamaya karar verdik, adımlar attık, ama sonra durakladık.
“Neden hala olmuyor?” isyanı, utanıp söyleyemediğimiz için boğazımıza battı, biraz ağrı çektik. “Acaba yürümeye devam mı, durup dinleneyim mi?” ikirciği ayak ve bacaklarımızda sorun ve ağrı olarak tezahür etti. Uyku ruhumuza kaçış ve dinlenme imkânı verdi, ama biz uykudayken gelecekteki değişimler yeni ruhsal anlaşmalarla programlandığı için, rüyalar yorucu oldu bu kez. Aslında ihtiyacımız olmayan eski değerlerin bazılarını muhafaza etmek ve salmak istediğimiz için, vücudun boşaltım sistemi zorlandı, bağırsaklarımız gürültücü davrandı. Bazı eski değerleri atmak için ise zamansız mekânsız terlemeler yaşadık.
Ama bunları önemsemedik, çünkü umut vardı. Olasılıklara açıktık. Değişecektik, daha özgür ve daha biz olacaktık. Bunun için zaman ve enerji harcamıştık. Güzel ödüllerin paketlerinin ipuçlarını görüyor, ipuçlarından mutlu oluyorduk. Ama paketlerin ipleri bir türlü tam açılmıyordu. Bayramdan sonra, bu umut krizi yavaş yavaş hepimizi sardı. Ve enerjimiz düştü, kendimizi yorgun ve bezgin hissetmeye başladık.
Bu sistemin yolumuza koyduğu bir muz kabuğu, kendimize hazırladığımız bir tuzak ve kararlılığımızı test eden bir sınav.
Bundan önce dinlenin ve eğlenin demiştim. Festival bizler kolektif olarak karamsar olduğumuz için henüz başlayamadı. Yeterince eğlenemesek de, fazlasıyla dinlendik.
Yapmamız gereken mevsime rağmen çiçek açmak. Bunun için ateş elementini güçlendirmek lazım. Ateşe ve ışığa ihtiyacımız var. Ateş tonlarında kıyafetler, yiyecekler, içecekler, mekânlarımızda sönmeyen sarı ışıklar, cinsel enerji, sıcak banyolar, içimizdeki tohumları canlandıracak. Ve umutlarımız yeniden canlanacak.
Musevilerin ışık bayramının başlangıcında, hiçbir zaman umudumuzu yitirmememiz gerektiğini, yorulsak da, bezsek de, hediyelerimizin çok yakınımızda ve bizi beklemekte olduğunu unutmamamızı, kaygan ve yaramaz zeytinin lezzetini ve şifasını ancak çatalla onu yakalayınca hissedebileceğimizi, statükonun devamının konformist tuzağına düşmenin, hem bugüne kadarki çabalarımıza, hem de kendi hazırladığımız hediyelere haksızlık olduğunu, en uzun geceden sonra, günlerin yeniden uzamaya başlayacağını hatırlatmak istiyorum.
Maratonun son metrelerindeki azme, cesarete ve öz disipline ihtiyacımız var. Kendi düğmemize basma zamanı. Zor olsa da, derin nefesler alıp, yolculuğa devam…
Neşeniz, bilir.
Sevgi ve bilgi paylaşılarak çoğalır.
Maksat Bir, rivayet muhtelif.
Sevgi ve ışık,