Zaman…
Zaman üzerine düşünüyordum, baktım ki ses, hatta müzik zaman.
Bu bana ilginç geldi.
Sana gelmedi mi?
Öyle ya, “gak” dedin mesela, bu gak’ın titreşim olarak boşlukta ilerlemesi için zamana ihtiyacı var.
Zaman olmasa, afedersin, g ile a yanyana bile gelemez.
Bırak yanyanayı, g doğmaz, ağzını açtığınla kalırsın.
Pekiii… ağzını açabilir misin?
Az sonra… ağzını nasıl açamadın… şok şok şok
Sesler zaman içinde belli bir hıza ve ölçüye ulaşınca ne oluyor?
Belli bir yerde buluşlarsa uyum oluyor.
Mesela müzik, ölçü, armoni … seviyoruz uyumu.
Aaa… baktım resim de zaman.
Renkler …
Öyle değil mi? Işık kırıldı, her renk kendi dalga boyunda aldı başını gitti.
Bu gidiş aslında ışığın zamandaki ilerleyişi.
Zaman olmasa, renk menk… afedersin zor görürsün sen.
Pekiii… gözünü açabilir misin?
Az sonra… gözünü nasıl açamadın… şok şok şok
Zaman içinde ışık hızlarına göre bir uyum oluşturuyor.
Kırmızı başa geçerse, ille yanına turuncu gelecek, onun yanına sarı … mor en sonda, o ölüm rengi ne de olsa, işin içinde “mort” durumu var yani.
Biz de zamanda yaşadığımız için bu uyumu arıyoruz.
Bazı sanatçılar aykırı sesleri veya renkleri hatta sözcükleri bir araya getirdiklerinde, zamana karşı durmaya kalkan bu ahlak ve düzen düşmanlarını kınıyoruz.
Uyum istiyoruz, seviyoruz uyumu.
Bu bağlamda, ölçü de zamanla ilgili. Önünüze 10 tane farklı uzunlukta çubuk koysalar, zihin onları boy sırasına göre düzmeyi, afedersin dizmeyi ister.
Çünkü o uzunluk kısalık meselesi de zamandır.
Her şey zamanda boyut kazanıp, biçime bürünür.
Biçim zamandır.
Madde zamanda biçim alır.
Ya düşünce …?
Düşünce de titreşimdir, enerjidir ve zamandadır.
Zaman olmasa, düşünce olur mu?
Zaman bellektir aynı zamanda.
Zaman, bilgiyi bellekte belli bir sistematiğe göre düzer, afedersin dizer.
Zamanın düzdüğü bilgi bizim için kronolojidir.
Tarihsel bir dizin oluşturur mesela.
İlle başı olacaktır, sonrası, öncesi…
Akış bu haldedir.
Düşündün (öyle ya, o ki varsın düşün artık) ve düşüncenin sonunda bir hareket doğdu, mesela elini burnuna götürdün.
(Kurcalama, götür bırak).
Bu hareket zamanda bir düşünce olarak doğdu ve yine zamanda aksiyona dönüştü.
(Merak ediyorum valla konuyu nereye bağlayacağım, buraya kadar iyi geldik de, laf uzadıkça uzuyor).
Düşünce ve aksiyon zaman ise, anlam da zamandır.
Gece de gündüz de, siyah da beyaz da, küp de küre de, dişi de erkek de zaman.
Yaaaa…. senin o pek sevdiğin cinsiyetin de zaman.
Senin aslında pek çok şeyin zaman.
O ki DNA sarmalın zaman, sen de zamanın evladısın.
Bu dünyanın yapı taşı diye bize öğretilen dualite (ikilik) zaman.
O halde, ikilik zamansa çatışma da zaman.
Ben ve öteki de zaman.
Ben ve benin dışındakiler arasındaki o bitmeyen mesele tümden zamanın meselesi.
(Gördüğün gibi bağlanamadık hala, bir de şuradan deneyelim)
Tut ki düşünce beynin arkasında bir yerden doğdu. Dile doğru yola çıktı.
Yol üstünde komisyon odaları var, ille uğrayacak onlara.
Ahlâk komisyonu, elalem ne der komisyonu, karizma çizilir mi komisyonu, yasalar, töreler komisyonu … her birine gire çıka afedersin o orijinal düşünce ne hale gelir biliyor musun?
En son dilden çıkar.
Evet, dil de zamandır.
Dil, benliğin kendini zamanda dışavurum aracıdır.
Şok şok şok… Zaman olmasa dile de gerek yok.
(Göz yok, kulak yok, dil yok … geriye ne kalıyor?)
Adem düşmüş ise düştüğü yer zamandır.
Peki, Adem düşmeden önce zamanın dışında mıydı?
Hah… bir yere doğru geliyoruz sanki.
Zamanın dişi var mı?
Ya da, varlık zamanın dışında var olabilir mi?
Evet, esas soru bu.
Biz varlığın anlamını, dolayısıyla varoluşu ve hatta tanrıyı zamana göre tanımlıyoruz.
Çünkü bellekteki düşünceyle bilgi üretip, o bilgiyi yine belleğe gömüp, kronoloji içinde debeleniyoruz.
Tanrının zamanına dair zırnık bilgimiz yok, ama zamanın tanrısına dair her zaman bir sürü şey söyleyebiliyoruz.
Nasıl oluyor bu?
Zaman bizi buna yönlendiriyor çünkü.
Mecburuz, varlığı bu dünyada anlamlı kılmak için bu gibi “uyum” içeren kurguları oluşturmak zorundayız.
O zaman şu soruyu akıl çengelinize takıp, kaçayım: Zaman içindeki insan buysa, zaman dışında nedir?
Bu soru bizi zaman dışı ile karşı karşıya bırakır ki, zamanın içinde oluşan düşünce ile bu bildik zamanın dışını algılamak mümkün müdür?
Diyeceksin “zamanın ötesi berisi yok, zorlama”.
Öyle deme, bir de böyle bak.
Şok şok şok… gözlerini açamıyorsun.