Zarar Vermemeyi Başarmak
Uçuk ve kaçık olmak iyi bir şeymiş gibi, sunum ve pazarlama öyle.
Eğer veri kabul ederseniz, çiçekler, böcekler, Atatürk, Hz. Muhammed, Hz. İsa veya Hz. Mevlana’nın birden çok fazla reenkarnesi var.
Diyelim ki var.
Hepsi fotokopi.
Bu hayat ve bütün hayatlar geçici.
Oyunun kuralı bu zaten.
Ve daha da ilginci, bu hayatımız da geçici.
Ama geçmişteki kimliklere de, gelecekteki misyonlarına göre de yaşayan, bir sürü uçucu ve kaçıcı insan var.
Ve bunlar ruhen sağlıklı değiller.
Çünkü bu hayatta kim olduklarını önemsemiyorlar, ama esas ana fikir bu.
Geçmiş hayatlar bir veridir, hocasıyım, insanları diğer insanların geçmiş hayatlarını şifalandırabilme konusunda eğitebiliyorum.
Eğittim de.
Ama hep şunu öğrettim.
O hayat, o hayat, ve bu hayat da, bu hayat.
Orada kim olduğunuz hiç önemli değil, dünyaya bu kez gelmeden önce, bütün handikaplara rağmen, nazik, zarif, neşeli, bütünü kabul edebilen ve en önemlisi diğerlerine yardım edecek biri olmayı kabul ettiniz.
Abraham Lincoln, babası, dedesi, amcaları ve atalarından bahseden genç adama, “bana patatesi hatırlatıyorsun” demiş.
“En iyi yanların toprak altında”.
Geçmiş yaşamlara da böyle bakmak lazım.
Redleriniz ve reddiyeleriniz varsa, kusura bakmayın, vaatleriniz geçersiz
Geçmiş hayatta kim olursanız olun, ve kim olduğunuzu zannederseniz zannedin.
Esas hayat bu hayat.
Bugün kim olduğunuz ve ne yaptığınız.
Bugünkü mesainiz ve çabanız önemli.
Dün, dünde kaldı cancağızım.
Deneyimleri engellemeden teşvik eden herkes, diğer herkesten ileri.
Zarar vermeden yararlı olmaya çalışanlar da öyle.
Bu hayatta kendilerini değersiz bulanlar, geçmiş hayatlardan kredibilite ve referans çıkarmaya çalışırlarsa, kendi deneyimlerini durdurur, ve kendilerine zarar verirler.
Deneyimlerin özgürlüğüne inanmayanlar, ve zarar vermemeyi başaramayanlar, en azından, başkalarına zarar vermemek için, dursun ve sussun, bu bile yeter.
Zarar vermemeyi başarmakta buluşalım…